Bizler bebekliğimizi atlattığımızda bile yüzme bilmiyorsak böyle bir eylemi gerçekleştiremeyiz ve doğal olarak boğuluruz. Peki bu durum nasıl sadece biz insanlara has oluyor? Bunu anlamak için birkaç faktörü göz önüne almalıyız.
Hayvanlar arasında genellikle doğuştan bir yetenek olarak kabul edilen yüzme, birçok tür için neredeyse içgüdüsel bir davranışken insanlar için bu beceriyi kazanmak bir süreç gerektiriyor. “Ama bu haksızlık!” diye düşünmeden evvel sebeplerine bir göz atalım.
İnsanın doğuştan gelen yüzme refleksi, hayvanlarda olduğu gibi belirgin değildir.
İnsanlar, doğum sırasında genellikle yeterli kas kontrolüne ve koordinasyonuna sahip değildir. Yüzme, kaslar ve sinir sistemleri arasında karmaşık bir etkileşimi gerektirir; bu etkileşim, doğduklarında tam anlamıyla gelişmemiştir. Doğum sırasında insanların motor becerileri ve kas kontrolü de oldukça sınırlıdır.
Bu durum; bebeklerin, doğduklarında henüz tam olarak gelişmemiş olan nöromusküler (kas ve sinir) sistemlerinden kaynaklanır. İnsan vücudu, kasların ve sinir sisteminin karmaşık bir iş birliği içinde çalışması gereken yeteneklerle doğmaz. Bu da yüzme gibi koordineli hareketleri gerçekleştirebilmek için gerekli olan motor becerilerin eksikliğiyle ilgilidir.
Bunun yanı sıra yüzen bir hayvanın karada yürümesiyle aynı pozisyonda olduğunu görürsünüz. İnsanların ve maymunların, dik bir duruşu oldukları için yüzmek için ayrı pozisyon almaları, bunu da zamanla öğrenerek geliştirmeleri gerekir.
Yüzme, vücudun farklı kas gruplarını senkronize bir şekilde kullanmayı gerektiren karmaşık bir eylemdir.
Su içinde hareket etmek için vücut pozisyonunun kontrolü, kolların ve bacakların uyumlu bir şekilde kullanılması, nefes alıp verme süreçleri gibi bir dizi faktör; yüzme becerisini oluşturan unsurlardır. Ancak yeni doğan bir bebek, bu tür karmaşık kas kontrolünü ve koordinasyonu hemen gerçekleştirecek yeteneğe sahip değildir.
Nöromusküler sistemin gelişimi, bebeklerde yaş ilerledikçe ve deneyim kazandıkça artar. İlk aylarda bebekler genellikle sadece refleksif tepkilere sahiptir ancak zaman içinde kas tonusu artar, koordinasyon gelişir ve karmaşık motor becerileri öğrenmeye başlarlar.
Yüzme yeteneği de genellikle bu süreç içinde gelişir. Ebeveynler tarafından düzenlenen su aktiviteleri, çocukların bu beceriyi öğrenmelerine yardımcı olabilir ancak genellikle bu süreç doğal gelişimleriyle birlikte ilerler.
İkinci olarak refleksler, insanların su altında uzun süre boyunca nefes almasına izin vermez.
Bu refleks, suya giren birçok hayvanda bulunur doğal olarak ancak biz suya girdiğimizde hava almamız gibi bir durum söz konusu değildir. İnsanların doğal olarak su altında nefes alma yeteneğini kısıtlayan faktörlerden biri, yüzme refleksleri ve solunum sistemleri arasındaki karmaşık etkileşimdir. Bizler, doğarken suda hava almayı engelleyen bir dizi refleksle donatılmışız.
Suya giren birçok hayvanda, doğal bir nefes tutma refleksi bulunuyor. Ancak insanların bu refleksi, su altında uzun süre boyunca nefes almayı destekleyecek kadar gelişmemiştir. İnsanlar, suya girdiklerinde otomatik olarak nefeslerini tutarlar, ancak bu refleks uzun süreli su altı aktiviteleri için maalesef yeterli değildir.
İnsan evrimi, büyük ölçüde karasal yaşama uyum sağlamıştır ve bu adaptasyon süreci, suyun olduğu yaşam alanlarından uzaklaşmayı içermiştir.
Bu adaptasyonlar, insanların sucul yaşam alanlarından uzak durmasını ve dolayısıyla doğuştan gelen su becerilerine olan ihtiyacın azalmasını etkilemiştir. İnsan evriminin önemli bir dönüm noktası, sulu yaşam alanlarından karasal yaşama geçişle ilişkilidir.
Homo erectus türü, sulu yaşam alanlarından uzaklaşıp genellikle karada yaşamıştır. Bu geçiş; avlanma, yiyecek toplama ve diğer aktiviteler için karada daha etkili bir şekilde hareket etmeyi gerektirmiştir.
İşte bu sebeplerden dolayı da neredeyse tüm hayvanlar doğuştan yüzücüyken insanlar bu yeteneğini sonradan kazanıyor. Keşke bizler de diğer tüm hayvanlar gibi refleksif olarak yüzmeyi doğuştan biliyor olsak diye insan içinden geçirmiyor değil ama olsun!